Yeni Şafak

Yeni Haçlı Seferi

01:007/11/2024, Perşembe
G: 7/11/2024, Perşembe
Süleyman Seyfi Öğün

Trump, üstelik rakibi Kamala Harris’e ciddî bir fark atarak seçimi kazandı. Bu, hem ABD hem dünyâ için hayli rahatlatıcı bir gösterge sayılabilir. Çünkü seçimlerden evvel, Trump’ın çok küçük bir farkla seçimi kaybetmesi durumunda müsellah Trump taraftarlarının isyan etmesi ve ABD’yi bir iç savaşın eşiğine sürüklemesi ihtimâlinden endişe ediliyordu. Artık önümüzde tartışmalı ve istikrarsızlık doğuracak puslu bir zaman koridoru görünmüyor. Diğer taraftan, Trump Başkanlık seçimiyle berâber hem Temsilciler

Trump, üstelik rakibi Kamala Harris’e ciddî bir fark atarak seçimi kazandı. Bu, hem ABD hem dünyâ için hayli rahatlatıcı bir gösterge sayılabilir. Çünkü seçimlerden evvel, Trump’ın çok küçük bir farkla seçimi kaybetmesi durumunda müsellah Trump taraftarlarının isyan etmesi ve ABD’yi bir iç savaşın eşiğine sürüklemesi ihtimâlinden endişe ediliyordu. Artık önümüzde tartışmalı ve istikrarsızlık doğuracak puslu bir zaman koridoru görünmüyor. Diğer taraftan, Trump Başkanlık seçimiyle berâber hem Temsilciler Meclisi hem de Senato seçimini kazandı. Bilhassa Senato’da, uzun zamandır devâm eden Demokrat üstünlüğü sona ermiş oldu.

Trump Beyaz Saray’daki ofisini kullanmaya başlayacağı ocak ayına kadar, iki ayı mütecâviz bir zaman var. Bu zaman zarfında, dünyâ devletleri kendi mıntıka (ev içi ve mahalle) temizliklerini yapacaklar ve yeni Trump devrine hazır hâle geleceklerdir.

Çok açıktır ki, Trump’ın zaferi en fazla bugünkü Avrupa’yı vuruyor. Biden devrinde ABD desteğini alan; merkez sağ ve sol partilerin kalıntılarının, liberaller, Woke solcuları ve yeşiller ile kurdukları derme çatma koalisyonların, kıt’anın geleceğinde bir hükmü kalmayacak görünüyor. Bunun yerine, hanidir bir çıkış yakalamış olan Avrupa sağ popülizminin çeşitlemelerini oluşturan partilerin iktidara geleceklerini düşünüyorum. Bu gelişmenin, AB’nin kuruluş ilkelerini toptan dönüştüreceğini öngörmek abartı olmayacaktır. Aslında bunu, Avrupa “değerlerinin” aslına rücû etmesi olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Söylemde devâm etse de; açılımcı, içermeci “Demokratik Avrupa” idealinin pratik târihi zaten çoktan sona ermişti. Sebep, zannedildiği üzere, bir türlü mâni olunamayan düzensiz göçler değildir. İki Almanya’nın birleşmesi; Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasındaki genişlemelerin somut uyumsuzlukları, AB hâkim zihniyetindeki Batı (biz) ve Doğu (öteki) farkını evvela kıt’ada su üzerine çıkardı. Avrupa siyâsetlerindeki aşırı sağ dalganın yükselmesinde bu pratiğin tesiri büyük olmuştur. İstihdam temelli ekonomik sorunlarla eşlenen düzensiz göçler olsa olsa bu süreci derinleştirmiştir.
Söylemsel olarak AB’nin kurucu değerlerine bağlılıklarını devâm ettirdiğini iddia eden mevcut siyâsal elitler, ne ekonomik sönümlenmelere ne de düzensiz göç baskısına bir çâre üretebildiler. Söylemlerindeki vurgu, yükselen faşizan dalgalara karşı tek sığınağın kendileri olduğu ve AB’nin müesses nizâmına bağlılık vurgusudur. Hâlbuki pratikte artık böyle bir müesses nizam mevcut değildir. ABD’deki Demokratların söylemindeki çatlak da budur. Onlar da, kâide tanımaz bir mâceracı olarak târif ettikleri Trump’a karşı gûya ABD müesses nizâmının müdâfileri olarak bir iddia geliştirdiler. Hâlbuki nasıl artık bir AB müesses nizâmından bahsedilemezse, müesses bir ABD nizâmından da bahsedilemez. ABD ve AB’deki müesses nizamcıların hâllerini, Weimar Cumhûriyetinin iktidar seçkinlerinin hâllerine benzetmek mübalağa sayılmamalıdır. Bugünün “demokrat” Avrupa’sının üzerinde Friedrich Ebert, Philpp Scheidemann, Herman Müller’lerin rûhu dolaşıyor.
Weimar’ın çöküşü; şenliklerin, sorumsuzlukların ve kapasitesiz-liklerin koalisyonuydu. Hitler ve Naziler, Weimar mahfellerinde demokratizmin şampiyonluğu yapılırken iktidâra geldiler. Demokratizm, demokrasinin içeriksizleştiği yerde neşvünema bulur. Faşizmleri demokratizm besler. Weimar mahfelleri kendi içine kapanmış monadlardı. Almanya’nın sokaklarında ise bambaşka bir hava esiyordu. Bugün AB ve ABD müesses nizâmının şampiyonluğu en esrikli evresini yaşıyor. Çöküşü de bu esriklikle berâber yaşanacak. Trump’ın zaferinin esas müsebbibi iktidarsız Biden devri oldu. Trump’ın zaferini Avrupa sağının zaferlerinin tâkip edeceğinden artık daha fazla eminim.
Biden Atlantik birliğini yeniden canlandırmak iddiasıyla gelmişti. Bunu ABD ve AB müesses nizamının, “özgürlük” temelindeki ortaklığını işâret ederek yaptı. Rusya-Ukrayna savaşının teopolitikasını açımlayan Lavrov’un tespiti son derecede haklı görünüyor. Demokratik özgürlükçü Batı (NATO), özgürlükçü olmayan otarşik, otokratik Doğu’ya (Rusya) karşı, Ukrayna üzerinden bir Haçlı Savaşı başlattı. Bu Haçlı Savaşı, tıpkı1204’te Batı ve Doğu kiliseleri arasında; yâni Hristiyan dünya içinde yaşanmış olana benzer bir savaştı. Ortodoks Rusya odaktaydı. Ne var ki bu Haçlı Savaşı, 1204’ün aksine Batı tarafından kaybedildi. Dahası, esas düşman olan Çin ile Rusya arasında neredeyse stratejik bir ittifaka sebebiyet verdi.
Avrupa sağ popülizmi ile ABD’deki Cumhûriyetçilerin tematik dünyâları arasındaki ortak paydalara dikkât etmek gerekiyor. Dikkat çekici olan husus, her ikisinin de ABD-AB ile Avrasya (Rusya) arasında, Demokratların yıktığı köprüleri tâmir etmeye verdikleri önceliktir. İkinci husus, her ikisinin de katıksız Siyonist olmalarıdır. Doğrusu, farklı yoğunluklardaki İsrâil-Filistin, İsrâil-Lübnan ve İsrâil-İran savaşlarının çıkarılmasının, zamanlama itibârıyla ABD-AB-Avrasya ittifâkını merkeze koyan bir anti-Weimar koalisyonun tezgâhından geçtiğine inanmakta çok da fazla bir mâni yok.

Trump’ın zâfer kazanmasından en fazla mutlu olan kişilerin Orban, Putin ve Netanyahu’nun olduğunu söylemek mübalağa sayılmamalıdır. Elbette AB’nin müesses nizam parti ve elitlerinin karaların bağladığını tahmin etmek zor olmasa gerekir. Ama yetmez; kara kara düşünenlerin başında Çin Komünist Partisi ve Şi Cinping’in geldiğini düşünüyorum.

ABD-AB ve Avrasya ittifâkının kilit taşı ise Hindistan... Kehânet perdesinde olmadığına dikkat çekerek tahminlerimizi sıralayalım: Önümüzdeki zaman zarfında Çin yalnızlaştırılacak. Rusya yavaş yavaş Çin’e mesâfe alacak ve Hindistan kontenjanından yeniden Batı’ya eklemlenecek. BRICS’te ve ŞİT’te derin çatlaklar ortaya çıkacak.
Yeni bir Haçlı Seferine hazır olalım: ABD-AB-Avrasya-Hindistan merkezli bu savaşın İsrâil merkezli İslam düşmanı bir sefer olacağını düşünmek için çok alâmet var…
#abd
#seçim
#Süleyman Seyfi Öğün
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

maxqerasi

Dediğiniz gibi olabilirdi, ama artık çok zor. Rusya'nın Batı'ya tekrar güvenmesi çok zor. Kuzey Kore ile ittifak kurarak Rusya Batıyla köprüleri atmış oldu aslında. Çinle işbirliği ve BRICS Rusya için çok vaatkar ve özellikle Batı'ya kıyasla çok güvenilir mecralar. Batıyla mayınlı arazilerden geçmek için bunlardan vazgeçmesi Rusya için akıl karı değil. Herşeyden önce Batıyla Ukrayna krizini aşması gerek ki, kendi anayasal zorunlulukları için daha iki oblastı almaları gerektiğinden – tek sebep bu değil elbette - hiç de kolay bir iş değil. Kısaca Rusya Batı’ya olan bütün güvenini yitirmiş durumda şu an ve Trump seçildi diye, Orban var diye, Avrupa’da sağ yükseliyor diye Rusya’ya bu güven geri gelecek değil. Önce Batı’nın birkaç fırın ekmek yemesi gerek ki, Rusya lütfen bir düşünsün. Öte yandan Batı’nın o fırınları yiyebileceği de çok şüpheli. Asırlar boyu birbirini boğazlamış milletlerden bahsediyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana var olan birlik, işler iyi gittiği sürece devam eden tarihi bir istisna. Ama artık işler iyi gitmiyor ve nasıl düzelebileceğine dair pek parlak bir yol yok ortada. Yeniden sanayileşme çabaları pek umut vermiyor. Sağ dalganın yükselişiyle toplumsal ve siyasi iç çelişkileri yok olmadığı gibi, daha da depreşebilir. Batı sağlıklı ve sürdürülebilir bir dengeyi tutturma kıvamından artık çok uzak; ya yine birbirine girecekler ya da Rusya ve Çin’in sürdürdüğü geleneksel kurumsallıkla uyumsuz görülmemiş bir tekno-totaliterliğe evrilecekler. Ama bunlar da olmasa, Batı bir mucizeyle kendini toparlasa bile, özündeki Rusofobisini (ayrıca Sinofobisini, hatta bilumum fobisini, kendini düyanın patronu görmeme fobisini) aşabilir mi? ABD bir yana, ortada görünür bir sebep bile yokken (tarihte hiç Ortodoks Siyonizm olmaması sebep veya sebeplerden biri olabilir mi?) Rusya’ya ölümüne bilenen İngiltere birden Rusya’ya kucak açacak da Rusya yıldızının parladığı, karşılıklı tamamlayıcı bir ilişkide olduğu, güvenini kazandığı dünyayı bırakacak da hemen atlayacak, öyle mi? Biraz zor dostum. Ukrayna Savaşı Batı’nın Rusya’yı 3-üncü gömme girişimi, kolay mı? Olmayacak ama, Batı herşeyiyle buna odaklansa ve çok karmaşık olan bu süreci sabırla ve en iyi şekilde yürüttüğü takdirde bile, Rusya’nın güvenini kazanmak için en az bir 10-15 yıla ihtiyacı olacak artık. Ayrıca Batı Hindistan için de çok geç kalmış olabilir. İflah olmaz ırkçılığı bir yana, Batı’nın Hindistanla bir sorunu da sunabileceği bir şeyi olmaması. Hindistanla Çin arasında BRICS vesilesiyle ilan edilen sınır anlaşmazlıklarını rafa kaldırma anlaşmasının Hindistan açısından bir cazibesi de Batı’nın sağlayamayacağı fakat Çin’in sağlayabileceği yatırımlardı. Batı talan düzenini devam etmek için çırpınırken dünya işbirliğinin güzelliğini keşfediyor yeniden. Her insanın veya insani yapının değeri, verdiği sözün değeri kadardır. Anlaşmaları tek taraflı yırtmakla veya zaman kazanmak için imzaladığını alenen beyan etmekle, bir paçozluk koloni uğruna iyi-kötü kendi inşa ettiği düzeni çiğ-çiğ yemekle Batı bütün manevi sermayesini tüketmiş durumda şu an. Artık ancak korkuyla iş yapabilir, fakat Rusya’ya ve Hindistan’a işlemeyeceği gibi, dünyanın geri kalanına da eskisi kadar korku salamıyor. Asıl tehlikeli olan da budur, çünkü elindeki nükleer gücü son kozu olarak görebilir ve özellikle gayrımeşru veledi koloni üzerinden aktifleştirmeye çalışabilir. İşte buna ve yazıda işlediğiniz senaryoya – ki pek gerçekçi değilse bile, en kötüsünü düşünmek kabilinden yabana atılmaması gerek – ivedilikle hazırlanmak lazım. Bunun ilk adımı da, Türkiye olarak, tarihi güvensizlikleri, jeopolitik çekişmeleri ve hatta kıskançlıkları karşılıklı olarak bir yana bırakarak, İranla yakınlaşmaktır. İki ülke arasında ezeli bir rekabet var, evet, fakat unutulmamalı ki bu rekabetin yanında 4 asırdır bozulmamış bir anlaşma ve barış da var; hayati bir tehlikede iki ülkenin işbirliği yapması için yeterli zemin mevcuttur. Tabii bu Rusya ile de işbirliği anlamına gelir, gelmeli. O da tarihi bir rakip (keza İranla Rusya da öyleler) fakat o rekabet de bir asırdır kabuk tutmuş, ilişkiler geniş bir mecrada akar olmuş. İnanıyorum ki olacak olan da budur.

5 a önce
https://lh3.googleusercontent.com/a/ACg8ocKI8JgAWbe3abusEvIvFIExxyq5hSl29-Dm4mMUfoVeiTOUcw=s96-c
yubasoglu77379

dünya rahat etme yeri olmadığına,sınavdan geçerek altın mı,gümüş mü,teneke miyiz bu ortaya çıkacaktır.

5 a önce
https://lh3.googleusercontent.com/a/AGNmyxacGWdMnd0yOcpBkN7BOh8TSSj1Rley6h8OzDA=s96-c
ikaryagmaz748

Hocam işimiz zor inşallah olmaz

5 a önce
https://lh3.googleusercontent.com/a/AGNmyxb7oegFOf-NRB3JajWYH71bgjB7QZljz9eciEUq=s96-c
halil431668881

Eyvallah Süleyman abi...

https://lh3.googleusercontent.com/a-/AOh14Ghj1Hq-W4_C8VKk0mJI9rBSCedRmRjF9acABMM8Nw=s96-c
1
5 a önce
ayseoktay

Tamamen katılıyorum, çok doğru bir yorum

5 a önce
Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.